Merhaba!
Yine dağınık odamda zar zor kendime bir yer bulup bilgisayarın başına oturdum. Odamın güzel bir özelliği var; her yere taşınabiliyor oluşu. Beni tanıyanlar salyangozlara duyduğum özel aşkı bilir. Evlerini sırtlarında taşıyor oluşları, aheste ve kendilerinden emin bir şekilde hareket edişleri beni kendilerine hayran bırakır. Sert kabuklarının altında narin ve yumuşacık bedenleriyle kendilerine alan arayışları saatlerce izlemeye değer. Her türlü zeminde hareket edebilme özellikleriyle dünyaya uyum sağlama kapasiteleri gözlerimi doldurur.
Hepimiz biliyoruz değil mi? Zeminler değişkendir. Kendini tam dengede sandığında ortadan ikiye yarılıverir, çatlar, bükülür. Bazen tek ayak üzerinde, bakışlarını bir yere sabitleyerek tüm gücünle köklensen de ayağın kayar, yağmur yağar, rüzgar eser. Esas mesela ne dengenin bozulması ne de kötü hava koşullarıdır. Her seferinde yeniden başlama cesaretini içeride bir yerde bulup ortaya çıkarmak gerekir. İşte yaratma cesareti…
İrlandalı yazar James Joyce’un her okuduğumda hakikati yeniden yüzüme çarpan şahane sözü geldi aklıma:
"Ey yaşam, hoş geldin! Milyonuncu kez gidiyorum karşılamaya deneyimin gerçekliğini, ve dövmeye ruhumun örsünde soyumun yaratılmamış vicdanını."
Anlayacağınız mücadele hiç bitmiyor. Tekrar tekrar aynı yollardan geçiyoruz. Bazen artık geçtiğimiz yollara geri dönmediğimizi fark ediyoruz. İşte o anlar, bugünün yazısına ilham oldu.
Uzun zaman sonra bir süredir gelmediğim ama hayatımda önemli bir yer edinen bir yerdeyim. Tüm maviliğiyle deniz karşımda, birkaç ton açık haliyle gökyüzü… İkisini de çok severim. Dağınık odamı karıştırırken eskiden buralarda nasıldım? diye düşünürken buldum kendimi. Bazı şeyler çok tanıdık, bazı şeyleri ise hatırlamak için hafızamı çok zorlamam gerekiyor. Yine de olmuyor.
İnsan değişime istediği kadar dirensin, kaçınılmaz olan şey geliyor ve dönüşüyoruz. Her değişimden memnun olmak mümkün mü? Elbette değil. Yine de arada sırada yürüdüğüm yola bakıp kendimi taktir etmek istiyorum.
KENDİ HAKKINI TESLİM ETMEK
Her emeğin karşılığını vermek konusunda özen gösteriyorum. En küçük detaydan en büyük işlere kadar maddi ve manevi herkesin hakkını teslim etmek konusunda çabalıyorum. Bence iyi bir insan olmaya çalışmanın temel koşullarından biri bu. Peki sıra kendime geldiğinde hakkımı teslim edebiliyor muyum?
İnsan hayatının önemli zamanlarını geçirdiği yerlere geldiğinde sanki buraya bir bakma ihtiyacı duyuyor gibi. Hey gidi zaman… Nereden nereye? Bugünün Aslınur’u buralara nasıl geldi? Gülümsüyorum. Yine de gözlerimin dolmasını engelleyemiyorum. Değişmek, dönüşmek ve büyümek bir yandan yeniliklere yer açarken bir yandan büyük boşluklar yaratıyor. İçerisine kayıplar gizleniyor. Artık birlikte olmadığın, bir daha olamayacağın insanlara, hayvanlara, anlara, anılara, kendi hallerime hüzünleniyorum. Hiçbir pişmanlık hissetmiyorum. Ne güzel! Özlemek, pişmanlığa dahil değil. Değişime karşı göstermediğim direncime sarılıyorum.
Bugün, yürüdüğüm yollara ve geçtiğim yıllara bakarken kendi hakkımı teslim edebildiğim günler diliyorum. Üstelik yalnız kendim için değil. Hepimiz için.
Şöyle güzel bir öpücük konduruyorum omzuma, hepimiz adına.
Hak ettik be dostlarım!
Herkes hak eder bir şeyleri. Bahtımıza ne düştüğü yıllarca neye emek verdiğimizle ilişkili… Karşılığını alınca bazı şeylerin, doğru seçimlerimin yanlışlarımdan çok olduğunu görüyorum. Mutluluk verici. Sonuçta hepsi benim, benim olmaya devam edecek.
Dağınık odamın içerisinde hızlıca üst üstte atılmış kıyafetlerin arasından minik kırmızı mousemu bulup bu yazıyı sonlandırmaya karar veriyorum.
Ve size bir şarkı armağan ediyorum💜
Ben de sana sarılıyorum. 🫂